3 Ocak 2011 Pazartesi

Hayal, Gerçekten Güzeldir!

Siz hiç, indirimli bilet attınız diye, size paso soran bir otobüs şoförü ile seyahat ettiniz mi, hayalinizde?  
Hayallerde paso sormaz otobüs şöförleri. Gerçekte ise “ paso” sorarlar pasonuzu.  

O otobüsten inip, sahil boyunca yürüdüğünüzde, karlı bir istanbul sabahında, hiç ıslanmaz çoraplarınız. Hayallerde en “dandik” ayakkabı bile su geçirmez...  

Her iyi yönü olan vak’anın en az bir tane de iyi olmayan yönü vardır, hayallerde de bu durum değişmez.

Hayaller tek kişiliktir ve yalnız mimarını ısıtır...

Gerçekler vardır bir de! Hayaller kadar sevimli ve çekici olmayan... 

Bazen insan onları aklının bir köşesine atmayı tercih eder insan bazen, mutfaktaki kırıntıları halının altına itmeyi tercih ettiği gibi.  

İşte böyle bir gerçekten bahsetmek istiyorum, karnıma sancılar girse de fısıldamak istiyorum kulaklarınıza...

Bugüne dek sevdiğim kadınların hiçbiri, benim onları sevdiğim kadar, sevmediler beni.  

En güzel kurdelayla süslediğim ve hediye paketlerine sarmaladığım kalbim, kibarca geri çevrildi… 

Hediyemi gömleğimin cebindeki her zamanki yerine koyup düştüm yollara... Her denemede büyüdü gömleğimdeki kan lekesi, çocukluğumda olduğum penadur iğnelerine alıştığım kadar çabuk alışamadım bu acılara. Her seferinde, daha çok yandı canım.  

“Her yarayı bu kadar kolay saklayabilseydik keşke  
Kolumuzdaki yanığı, uzun kollu gömleğimizin altına saklayabildiğimiz gibi.  
Ama, hiç aksatmadı yaz, her ‘haziran'da geldi...”  

Zerdüşt şöyle buyuruyor Niçe’nin diliyle: "ben bu kulakların duyacağı ağız değilim"  

Evet. Belki de susmak daha değerlidir bazı zamanlarda. Sizin söylediklerinizi duyacak kulaklara sahip değilse eğer karşınızdaki ya da sizinki, onların duyacağı ağız değilse, susmak daha değerlidir.  

İki de bir gerçek deyip duruyorum.Gerçek ne diye soracaksın, hayal ne?  

Sevdiğim kadınları hep kız kulesine götürdüm ben. Dönüşte Salacak’a geçer, Üsküdar’a kadar yürürdük. Kış olurdu mevsim, üşürdük…  

Gerçek şu dostum; benim sevdiğim kadınların hiçbiri ne kız kulesine gittiler ne de Üsküdar’a yürürken üşüdüler.  

Ayağına su girmeyen, pasosu sorulmayan ve üzerine en sevdiğim kıyafetini giyip çıkagelen güzel, büyük ihtimalle, bambaşka hayellerin peşine takılarak okuyordu, Can Dündar’ın Yarim Haziran'ını.. Benden çok uzaktaki odasında ve sıcak çayını yudumlarken...  

İşte gerçek tastamam bu...  

Bugünlerde, okuduğum bir kitaptan ilham alarak, senin beni sevmemenin bana iyi gelen yanlarını düşünüyorum, cinselliğe kıyısı olmayan bir ülkede, sana sarılamamamın bana iyi gelen yanlarını…  

Neden konuşmadığımı soruyor çevremdekiler, merak etmeyin bunalımda falan değilim... Ben ne zaman ağzımı açacak olsam, senden bahsetmek istiyorum, fakat sevmiyorum adının başka dillerdeki aksini, kimse bilmesin istiyorum ismini.  

Susuşlarım bu yüzden, bir duman şarkısı gibi ‘kendime saklıyorum seni.’  

Ne zaman elime kalem alsam kelimeler sana doğru koşuyor, her cümlemin sonu sana çıkıyor... Bir matematik profösörü olsaydım beni sevmenin bir formülünü bulmak isterdim, gel gör ki hiç anlamıyorum cebirden...  

Bugüne dek yanlış kulaklara sevgi sözcükleri fısıldayan bendeniz bir özür borçlu olsa gerek yüreğine ve bir söz vermeli kendine.  

Yüreğim ‘sözüm’ sana:  

Seni gerçekten seven biri olmadıkça, çıkmayacaksan bir daha yerinden. O güne dek yalnız gideceksin kız kulesine ve hiçbir şoför paso sormayacak, indirimli biletine.

1 yorum:

  1. Gerçek şu dostum; benim sevdiğim kadınların hiçbiri ne kız kulesine gittiler ne de Üsküdar’a yürürken üşüdüler.

    YanıtlaSil