31 Ekim 2013 Perşembe

Açık mavi...

omuzlarından bastırıyorlar kaygan elleriyle... bir deve güreşinin neşesinde değilsin.. basbayağı maviye batırıyorlar seni... Çok su yutmuşsun... Dayanamazsın zannediyorlar.. Bilmiyorlar.. Dalgalar yavaş yavaş uzağa çekmiş seni, her zaman değil ama dönmek istiyorsun, ama zor.. Neyi sevdiğin aklında kalmamış, ama 'sevdiğim şeyler kıyıdaydı' diye kalmış aklında. Giden her şey de dönecek gibi geliyor sanki sen dönünce... Halbuki biliyorsun da... Hani bir kere çok özleyince o 'muhteşem günleri' dönmek istemiştiniz.. Vakti zamanında sizi saran gri duvarlar üstünüze gelmişti de zor atmıştınız kendinizi dışarı! Hem o zaman çok gençtiniz de... Güneş irtifa kaybediyor; koca gün ısınan su öyle güzel oluyor ki bu vakit... Kıyıdaki herkes terliğini havlusunu toparlayıp gidiyor bu vakit, anlamıyorsun. Sırtını suya vermişsin, yüzün güneşe dönük, hep biraz şaşık pusulanda batıyı bulmanın keyfi var dudaklarında, gözlerin gökte ve kulaklarında denizin esrarlı sesi.. Hayallerini bile düşünmüyorsun.. Yarım bıraktıklarını yeniden kuran genç kolların kulaçlamaya başladığını görüyorsun denizini, seviniyorsun.. O her şeyin biteceği gün eskisi kadar uzak değil... Bir şey anlatacaktın sahi sen.. Gözlerinin içine bakıp dinleyen olmayınca vazgeçmiştin... Sahi yoksa o gün mü öldün sen? Ufacık odanda ölüm korkusundan her gece 'bin kere' öldükten sonra aslında bir daha hiç ölmedin ki sen! Banyo keyfini uzattığını hatırlatan günlerdeki gibi buruş buruş ellerin... 'hadi' diyorlar bak etrafta kimse kalmadı!
Sahi, gene çıkacak mısın sudan? (Şubat 2011, Ayvalık)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder