9 Kasım 2010 Salı

Ata'm Dizindeyiz!



Mustafa Kemal; soyadı kanununun akabinde, Türkler'in atası, Atatürk!

Bir milletin, kendi ülkesini kuran lideriyle, nasıl bir derdi olabilir?

“Yaşadığınız topraklar, Türkiye Cumhuriyetiyse her şey olur!” “Burası, Türkiye” gibi; eksiklerimize, gediklerimize; Türklüğümüzü, yaşadığımız coğrafyayı, mazeret gösterme yaklaşımına, hep mesafeli durmuşumdur.

“Burası Türkiye normaldir” kulağa hoş gelmekle birlikte, alabildiğince kolaycı ve olanları açıklamakta oldukça yetersizdir.

Çünkü biri böyle dediğinde, diğerinin aklına da: “Peki bu ülke, bu insanlar neden böyle olmuştur?” sorusu gelebilir ki, bu cevabı çok da kolay verilecek bir sual değildir.

Mustafa Kemal'in bizim de içinde bulunduğumuzönümüzdeki ve sonumuzdaki nesiller silsilesine anlatılamamış olması, ülke açısından gerçekten kayıp, Mustafa Kemal’e karşı görev ve sorumluluklarımız açısından da en hafif ifadeyle, ayıp olmuştur.

Atatürk’e şeklen yakın, içerik olarak ise, oldukça uzak olduğumuz çoğumuzun kabûlüdür, diye düşünüyorum.

Bunda, hemen hepimizin ucundan kıyısından yakalandığı, "dedikoducu" eğitim anlayışımızın payı büyük olsa gerek; yok efendim, annesi Mahalle Mektebi’ne göndermiş de, babası berikini istemiş de, Matematik Öğretmeni, ikimizin adı da Mustafa, gel sana şöyle diyelim demiş de, Andersen’den masallar…

Sen, Nutuk’tan bahsetsene arkadaşım; fikirlerinden, felsefesinden, sözlerinden, bu sözleri hangi şartlarda söylediğinden, ne demek istemiş olabileceğinden bahsetsene, öğrendiğin, öğrettiğin duruşunu, insanlara davranışını, günlük hayatında sergilesene. Bunları yaptıktan sonra, -hâlâ istiyorsan- teneffüslerde, beslenme saatlerinde, aklımızın bir yerlerini yine sokuştur, hikâyeci tarih anlayışını...


Devlet, Milli Eğitim eliyle, aklımızı bu tip bilgilerle doldurulup bizi “Atatürkçü!” yaparken, diğer tarafta da yurtlarda, kurslarda ortaokul çocuklarının kulağına, sözde müslümanlar tarafından, Atatürk’ün babasının kim olduğunun aslında çok da belli olmadığı, alkolle çok haşır neşir olduğu türünden, kendilerince Atatürk’ü küçük düşürecek hurafeler fısıldanmaktaydı.

Onları bulup: “İçki günah da deyyuslar, gıybet çok mu sevap?” diye sormak lazımdı.

Atatürk’ün yüzeceği yerler değildi buralar, onu çekmeye çalıştığımız birikintiler, çok sığ sulardı, diz kapak adalarıydı;

Nurettin Sözen zamanının, İstanbul sularıyız, kesiğiz.
Dolduramadık açtığın denizleri!
Gelemiyoruz yanına, çok derin sularmış yüzdüklerin.
Biz topuğunda, bilemedin dizindeyiz!


Biraz önce bahsetmeye çalıştığım yollarda yürümüş bir neslin, kafasında sağlıklı bir Atatürk portresi oluşması, onu anlamaya çalışması, zaten sürpriz olurdu, sürpriz olmadı!

Peki, bundan sonra ne yapılabilir?

Atatürk’ü sevmezlere, yaptıklarına saygı göstermezlere bir sözüm yok, Allah yollarını açık etsin!

Sözüm Atatürkçülere, Atatürkçü olduğunu; beyan, kabul veya iddia edenlere, her okulun bahçesine omuz üstü portresini dikmekle işi hallettik zannedenlere, " Ah keşke on yıl daha yaşasaydı,” “Şimdi burada olsaydı!” diye feveran edenlere.

Onlara da kendi dilimden bir şey söylemeyeceğim.

Atatürk’ün birkaç sözünü hatırlatacağım, bir zamanların meşhur TRT repliğiyle.

Kendileri karar versinler; biz, Atatürk’ün izinde miyiz, yoksa dizinde miyiz?

Evet, Atatürk diyor ki:

"Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir."

"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."

"Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır."

"Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz."

"Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir."

"Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, ayni esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim."

Ben, bu birkaç Atatürk satırından; kendimin kısmen Atatürkçü olduğuna, bu topraklarda yaşananın da Atatürk’le uzaktan yakından alâkası olmadığına dair, öznel bir kanıya vardım.

Ama, bu koca milletin, hepsi de yanlış biliyor olacak değil ya! Kırk defa söyleyince oluyor herhalde!

O zaman, bir defa da ben söyleyeyim:

Ata'm izindeyiz...

Lakin çok derinmiş, yüzdüğün sular.
Birkaç kulaç ötede olsak gene iyiydi.
Gel gör ki, çok geride kalmışız.
Topuğunda, bilemedin dizindeyiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder