13 Kasım 2010 Cumartesi

Sensizistan!

Herhangi bir deneme sınavında, çok soru kaçırmam Coğrafya'dan...

Mercimeğin Urfa'da, zeytinin Gemlik'te yetiştiğini bilirim ve yine bilirim, bir şair marifetiyle, aynı beldeye doğru denizi gördüğümde, çok şaşırmamam gerektiğini!

Sahi, sen sever miydin, coğrafya derslerini? Dağların denize bakan yamaçları süsler miydi, defterini? Gitmek ister miydin bir gün, parmağını üzerine bastığın ülke başkentlerine?

Elim alışıktır, ilkokuldaki "Türkiye" haritası denemelerinden, Hatay'ın kıvrımını çizmeye, lakin elim hiç çizilmemiştir, bahsi geçen kente komşu ülkenin, sınır tellerinde.

Elin, ilk ne zaman çizildi? Biri ilk ne zaman kanattı, sol yanını.

Ne çok zaman sensiz yaşanmış bu coğrafyada, hakkında bilmediğim, ne çok şey var.

Bir gün böyle şeylerden konuşmalıyız senle, imbat rüzgarı göğsümüze vururken, bir sahil kasabasında ve mesai saatlerinin çok dışında, kaderin rollerimizi bu biçim yazmadığı bir yüzyılda belki, rüzgarın hep poyraz esmediği, bu yüzyılda belki…

Atatürk'ü bilirim, Zübeyde Hanım'ı da, ama muhtemel ki kaybolurum, bir Selanik sokağında...

Hiç kaybolduğun oldu mu? Evden uzak bir yerleri merak edip...
Hiç kaybolmak istediğin oldu mu, kimsenin seni bilmediği bir yerlere gidip?

Ben, her gün biraz daha kayboluyorum, hemen her sokağını bildiğim bu şehirde…

Kendimden oluyorum, kendim olmaya çalışırken!

Yine de kolaydır aşmak, coğrafi sınırları, bir başka şehir tabelasına hoş bulduk demek kolaydır, basit formülleri vardır, pasaport gibi, vize gibi, “bir yere gitmeyin geliyoruz size” gibi.

Ama ya beşeri sınırlar?

Bazen çok ister insan, öte tarafta olmayı, bir başkasının kara sularında, kendi beşeri sınırlarını aşmayı, çok da geçe kalmadan ama akşamüstü, beş bilemedin altı sularında… Kim bilir belki de en çok bu tarafta olduğu için ister, o tarafta olmayı!

Herhangi bir deneme sınavında, çok soru kaçırırım, beşeri sınırlardan.

O kadar çok yerin var ki bilmediğim!

Sanırım, tanıdığım yerlerini seviyorum coğrafyanın ve nasılsan öyle öğrenmek istiyorum bilmediğim kısımlarını da tek bir taşı yerinden kıpırdatmadan, nasılsa öyle ve yazlarını merak etmiyorum yalnız, gücüm nereye yeterse, ekimlerini kasımlarını…

Beşeri sınırlardan konuşmalıyız senle bir gün, kırmızı çizgilerden, beyaz ellerden konuşmalıyız, ama şimdi değil, daha geniş zamanlarda…

Dört tarafı çöllerle çevrili, gündüzü seni, gecesi beni yakan yakan tek nüfuslu, yalnız bir ülke "Sensizistan"

Muhtelif yorumlar var; geçen gün, bir İspanyol dergisi de beşinci seçmiş, en güzel şehirler arasında, ama bana kalırsa, yaşanacak memleket değil, sensiz İstanbul…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder