20 Kasım 2010 Cumartesi

Bekleyen...

Her şeyden habersiz, öylece yatıyorum. Başım epeyce kalabalık. Üzerimde kundak denen o karabasan. Bilezikli kadınlar ve onların bıyıklı kocaları gülüyorlar.“Aynı babası” diyor, içlerinden biri...

İlk hediyem, mavi bir boncuktu. Doğar doğmaz yakama takıldı, “aman nazar değmesin” diye... Halbuki hiçbir başarım yoktu o ana dek, herhangi bir nazar değecek...

İşler başlangıçtaki kadar iyi gitmedi sonra, peşin ödüller yerlerini uzun bekleyişlere bıraktılar. Uzun ve “ucu açık” bekleyişler...

Yıllar geçiyor, beklenenler bir türlü gelmiyordu.

Birer birer devrildi kurulan hayaller... İskambil kağıtlarından yapılan, hep devrilecekmiş gibi duran ve devrilen evler gibi, devrildiler.

Bir süre pembe boyalar aldım kırtasiyeden, bulutları boyamak için...

Kırtasiyecinin; İstanbul'un taşının, altın olmadığına karar verip, tasını tarağını ve pempe boyalarını alıp, evine dönebileceğini hiç düşünmemiştim. Ya da, bir daha hiçbir boyanın, hiçbir bulutu o kadar pembe yapamayacağını!

Büyüdüm ve dağıldı etraftaki kalabalık, bıyıklı adamlar bilezikli eşlerini alıp gittiler...

Son boyalar da, yıkılan evin pempe panjurlarına gitmişti...

Ben de bulutları boyamaktan vazgeçerek, yorucu bir bekleyişe koyuldum.

Kimsin bilmiyorum, kimse bilmiyor.

Ben Ramazan’da, Kurban’da adettendir diye öptüm tüm elleri, “Bayram onun geldiği gün olacak” dedim, bunlar bayram değil...

Yakın Yerler’i” izlemeyi bıraktım artık, gelirsen gidilecek bir yer bulunur elbet. Senin için altını çizdiğim tüm satırların da mürekkebi soluyor yavaş yavaş, olsun...

Gelmezsen, yani hiç gelmezsen, Allah biliyor ki, yaşanmışlar arasında saymayacağım bu ömrü...

Ve fakat geldiğinde, ben gitmiş olursam, öyle ölmekten falan bahsetmiyorum. Ben, benden gitmiş olursam. Dayanamamışsam yani, bozulmuşsam, Arçelik yalnızlığa uzun süre katlanacak bir model bulamamışsa henüz, beni, sana kadar saklayamamışsam, ezcümle yoksam geldiğinde.

Beklediğimi bil. Bu satırlar, o telaş içinde yazılmıştır ve bu şiir:

Denizin mavisinde, arama onu.
Ya da, güneşin sarısında.
Ömrünün yarısında, bir adam sevdi seni.
Sonbaharın hüznünde, arama onu.
Ya da, ilkbaharın neşesinde.
Hep, aklının köşesinde,
Dün vardı, bugun yok o adam.
Şiirlerin içinde, arama onu,
Yahut şarkıların sözünde.
Aslında, hep gözün önünde,
Dün vardı, bugün yok o adam.

Beklediğimi bil...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder